ForumTürkiye

Çok değerli misafirimiz,
Bu güzel ailevi yapıda olan forumuza sizide bekleriz.
Daha az reklamlı ve daha kullanışlı bir görünüş için üye olunuz lütfen...

Join the forum, it's quick and easy

ForumTürkiye

Çok değerli misafirimiz,
Bu güzel ailevi yapıda olan forumuza sizide bekleriz.
Daha az reklamlı ve daha kullanışlı bir görünüş için üye olunuz lütfen...

ForumTürkiye

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
ForumTürkiye

forumtrky.com sitesi.ForumTürkiye aklınıza gelebilecek her türlü bilgiyi paylaşabileceğiniz forumlardan oluşan muhteşem bir sitedir.


    Yunuslar Gücünü Biliyor muydunuz?

    masumşeytan
    masumşeytan
    Tüm General
    Tüm General


    Mesaj Sayısı : 40
    Tecrübe puanı : 36297
    Özel Üye : 1
    Kayıt tarihi : 06/06/11
    Yaş : 26
    Nerden : İstanbul

    Yunuslar Gücünü Biliyor muydunuz? Empty Yunuslar Gücünü Biliyor muydunuz?

    Mesaj tarafından masumşeytan Ptsi Haz. 20, 2011 11:20 am

    Yunusların gücünü biliyormusunuz?
    Yunusların Gücü
    İnsan kadar akıllı, daha barışcı ama biz onları savaştırıyoruz...

    Sayısız insan, yunusların sıradışı canlılar olduğuna inanıyor. Sevimli, sevecen, dost ve akıllı yunuslar acaba gerçekten insan kadar zekiler mi? Öylesine iddialar var ki, yunuslar savaşlara katılıyorlar, insanları ölümden kurtarıyorlar ve hatta body-guard oluyorlar. Başta ABD olmak üzere, dünyanın gelişmiş bir çok ülkesinde yunuslar için milyonlarca dolar harcanıyor, onları anlamanın ve gizemlerini çözmenin dünyadışı yaşamı araştırmak kadar önem taşıdığı ileri sürülüyor.

    Genelde, denize girmek veya balık yemek dışında pek aklımıza getirmediğimiz denizlerimizde çok duyarlı bir canlı yaşar, bizim kadar meraklı, bizim kadar konuşkan bir yaratık; bir torpidoya benzer ve bir Marslı kadar uzaylıdır. O bir balık değildir; bütün zamanların mitolojik deniz canlısı Dolphin´den yani yunusdan söz ediyoruz. Tüm dünya sularında şu an için, 66 tür yunus yaşıyor ve herkes onların insana en yakın ve en zeki canlı olduğunu düşünüyor; belki insanları bu 150 kiloluk, tüysüz, ıslak bir tüpün içi gibi derisi olan memeli deniz hayvanı ile karşılaştırmak doğru olmayabilir ama bir yunus balığının gözüne baktığınız an belirli bir bilgi alış verişi hemen başlamıştır; bir diyalog, yansıyan bir zeka parlaması, aklın bir iması vardır. Zamanın başlangıcından beri yunusların inanılmaz yetenekleri şairler, filozoflar ve tarihciler tarafından övülmektedirler. Efsaneler yunusların Tanrı tarafından dönüştürülmüş insanlar olduklarını anlatırlar. Son 10 yılda ise, memeli hayvan uzmanları, yunusların akıllı olduklarını yeni anlamaya başladılar. Bilim adamları yunus balıkları arasındaki iletişim sistemini araştırmayı sürdürürken, sözlü ve sözsüz sinyallerin kodlarını çözmeye çalışmaklar. Araştırmacılar "echolocation"ın (Yunusların denizaltı dünyasını ayarlayabilmeleri için aralarındaki kullandıkları iletişim sistemi) onları en büyük düşmanları olan ton balıklarından nasıl koruduğunu saptamak istiyorlar. Florida’dan Avusturalya’ya kadar memeli hayvan uzmanları yunusların ailevi ve sosyal ilişkilerini de araştırmaktalar. Laboratuarlarda da uzmanlar yunus beyninin gizemini çözme çabasındalar ve bir yunusun beyni insan beyninden çok farklı çalışıyor ve bazı uzmanlara göre, beyinlerindeki yaratıcı merkez bizimkinden çok daha büyük ve hatta etkin.

    Özürlü çocukların tedavisinde yunuslar...

    Grassy Key, Florida’daki "Yunus Balığı Araştırma Merkezinde" Psikolog David Nathanson her salı günü altı atlantik yunusu ile çalışıyor. Onlardan zihinsel özürlü çocukların konuşmalarını ve eksik belleklerini desteklemelerini bekliyor. Bu merkez kendini tamamen yunus ile insan arasındaki dayanışmaya adamış, yunuslar özürlü çocuklarla yüzüyor, onlara sarılıyor ve eğitimlerinde yardımcı oluyorlar. Nathanson, çocukların bu ortamda sınıftaki dikkatin fazlasını gösterdiklerini ve on kez daha çabuk öğrendiklerini söylüyor. Bu tür çocukların eğitildiği sınflarda ödül bir övgü, bir sarılma veya bir öpücüktür ve Nathanson; "yunusların öpmesini benim öpmeme tercih ediyorlar ve bundan alınmıyorum" diyor. Bazı dersler sırasında otobüs veya köpek gibi basit sözcüklerin resimleri yunuslara atılıyor. Eğer çocuk kelimeleri düzgün telafuz ederse yunus balıkları ile birlikte yüzme hakkını kazanıyor.Ve Nathanson devam ediyor; "Bir gün özürlü bir çocuk ayaklarını suya sarkıtıyordu. ´Flipper´ adlı tv dizisinde oynamış olan Little Bit adlı yunus balığı yanına gitti ve burnunu ona sürtmeye başladı. Çok çarpıcı bir şeydi. Sanki yunuslar bu çocukların bir eksiklikleri olduğunu hissediyorlardı. Bu çocukları normalde birlikte yüzdükleri insanlardan daha korumasız görüyorlar ve bu nedenle daha iyi davranıyorlar” Kendisine yunuslar ile insanlar arasındaki iletişime adamış olan ikinci bir yer "Dolphin Plus" . Bu yer, Key Largo Florida’da iki havuzlu özel bir "Dolphinarium". 1987 yılında buranın sahibi, tesisi Miami’de "Florida Uluslararası Üniversitesi´de yardımcı profesör olan Betsy Smith’e 8 gün için devretti. Smith 15 yıl boyunca hayvanların yardımı ile tedavi çalışmalarında bulunmuş ve 1971’de ilk olarak yunuslarla tedaviyi denemişti. Şimdi de teorisini denemek istiyordu. Teorisi bütün tedavilere rağmen içe kapanık olan çocukların yunuslarla ile daha sosyal ve daha konuşkan olmalarıydı.10 sene önce nevrolojik açıdan zayıf olan çocukların yunus balıklarına verdikleri tepkileri ölçmeye başlamıştı. Sonuç olarak içine kapanık çocukların en şiddetli tepkileri verdiklerini ortaya çıkarttı. Prof. Smith; "Yunuslarla çalışacaksanız iyi bir nedeninizin olması gerekir ki onları kullanmış olmayın." diyor. Yunuslarla beraber olduktan sonra çocukların sosyal marifetleri artıyor ama Smith bunların yunuslardan mı yoksa suyun tedavi etkisinden mi kaynaklandığını kesin olarak bilmediğini itiraf ediyor. Ama yunuslarla birlikte olan çocukların başka sahillerde yunussuz çalışan çocuklara göre daha enerjik ve girişken oldukları da görülüyor. Anne ve babalar ile yapılan röportajlarda ise, "Yunus balıklı çocukların" uzun vadeli davranışlarını değiştirdikleri ve sosyal farklılıklar gösterdikleri ortaya çıktı.

    Yunusların kültürü var mı?

    Araştırmacılar yıllar boyunca stres ve depresyonun bağışıklık sistemi üzerindeki etkisine baktılar. Çok ağır kanser hastalarında yeni bir sistem uygulanmaya başlanılmıştı. Bu sistemde hastalar kanser hücrelerini kederin kara gücü olarak düşünüyorlar ve onlara karşı beyaz şövalyelerle savaşıyorlar. Colorado’da bulunan "Living from the Heart" adlı enstitüde görevli olan Stephen Jozsef bu hastaların yunuslarla birlikte olmaları halinde de, aynı etkinin görüleceğine inanıyor. Jozsef 15 kanser hastasını yunuslarla birlikte yüzebilmeleri için Florida’daki "Dolphin Research Center" e götürdü. Jozsef, yunusların sürekli "alpha" durumunda olduklarını söylüyor. Alpha durumu, meditatif bir durum, yaratıcılık, sezgi ve belki de kendi kendine tedavi etmekle bağımlı. Jozsef’e göre hasta insanlara yunuslarla yüzme imkanı tanınırsa onlar da belki bu duruma geçebilirler ve böylece kendi kendilerini tedavi etme gücünü ortaya çıkarabilirler. Umudu hastalara bu meditatif “alpha” durumunu nasıl yaratabileceklerini öğretebilme yolunda; ayrıca kan ve beyin dalgalarını yunus balıklarıyla yüzmeden önce ve sonra ölçmeyi planlıyor. "Bilimsel topluma bilgi lazım" diyor. Ama ne kadar kuru bilgi lazım olursa olsun bilimsel topluma aynı zamanda kopya edilebilecek imkanlar da verilmesi gerekli. Yıllar boyunca memeli hayvanlarla ilgili araştırmalar desteksiz ve gerçek olmayan iddialarla kirletildi. Örneğin yunusların İngilizce konuştukları, yara tedavi ettikleri ve boğulmak üzere olan insanları kurtardıkları iddia edildi. 60’lı yıllarda yunuslar hakkındaki şüpheler arttı. Nevrofizyolojist ve psikoanalist olan ve yunuslar yüzünden adı kötüye çıkan Dr. John C. Lilly bir spekülasyon ortaya atmıştı. Ona göre memeli hayvanlar muhteşem beyinlerini kendi lisan, kültür, tarih, felsefe ve ahlak sistemlerini yaratmaya kullanıyorlardı. Yunusların beynini araştırmasının yanı sıra, Lilly’nin gayretleri bir garipti; Yunuslara İngilizce öğretmeye çalışıyor, onlara telefon alıcıları bağlayıp, uzaklardaki akrabalarıyla konuşmalarını istiyordu. Derken esrar kullanmaya başladı, böylece yunusların yüksek bilincine ulaşabilecekti ama bu onun kariyerinin sonu oldu. 30 yıldır, Hawaii’daki yunusları araştıran ve California Üniversite´sinde biolojist olan Kenneth Norris şöyle diyordu "Esrara başladı ve çok uzun bir zaman bu hayal dünyasını çözmeye çalıştı, böylece gerçek dünyadan gittikce uzaklaşıyordu. Çok iyi bir bilim adamıydı ama yaptığı hiçbirşey ne ölçü ne de gerçek olarak bir işe yaramadı. Bildiğimiz gibi de bilim adamları bunlarla yaşarlar."


    Onların bir dili olduğu kesin...

    Hawaii Üniversitesi’ndeki, "Kewalo Deniz Memelileri Araştırma Kurumu" nun müdürü olan psikolog Louis Herman’ın bu konuda en güvenilir bilim adamı olduğu memeli hayvanlarla ilgilenen bir çok bilim adamı tarafından belirtiliyor. Norris devam ediyor; "Herman bu konuda gerçekten bir uzman. Yunusların tanımlanmasında onun çalışmaları çok büyük bir destek, tek bir yunus beyninin ne kadar yetenekli olduğunu ortaya çıkardı." Herman ve meslektaşları bu son 10 yıl boyunca Phoenix ve Akeakamai adlı iki Atlantik yunusu ile çalıştılar. Bu çalışmalarda yapay bir dil kullanarak, yunusların emirleri anlayıp yerine getirebilme yeteneklerini araştırdılar. Phoenix’in lisanı elektronik ayarlanan bilgi sayar ıslıklarından, Ake’ninki ise el ve kol hareketlerinden oluşuyordu. Her iki lisanın da kendine öz sözleri ve kuralları vardı, bu kurallara göre sözlerin ve hareketlerin ardarda gelmelerine göre binlerce cümle kurulabiliyor. Herman, yunusların lisanları anladıklarını kanıtladı, hatta daha da önemlisi, bu kelimelerin kullanılış şekline göre anlamın değiştiğini anladıklarını da gösterdi. Bu kural, çoğu insan dilinin temelidir ve bu özelliği anlamak dil bilgisi uzmanları ve filozoflar için aklın bir simgesi olarak nitelendirilir. Herman örneğin, şunu ortaya çıkardı; "Yunus balıkları belirli cümleler arasında ayırım yapabiliyorlar. ´Düdük sörfü yakalıyor´ ´Git düdüğü sörfe getir´ demek. ´Sörf düdüğü yakalıyor´ ´git sörfü düdüğün yanına götür´ demek." Emirler iki yöntemle iletilmekte; Birincisinde su altına bir hoparlör yerleştiriliyor ve bilgi sayar sistemi ile ıslık yayımlanıyor. Aynı zamanda da, belirli el ve kol hareketleri yapılıyor. İkincisinde bir eğitmen kenarda durarak, göz ile verilen emirleri engellemek amacıyla kara gözlükler takıyor. Ondan sonra belirli hareketler ile eğitmen bir cümle kuruyor. Bazı bilim adamları için yunuslardan öğrenilenlere, "lisan" demek doğru değil. Pennsylvannia Üniversitesi´nde eski maymun araştırıcısı olan David Premack (artık "hayvan lisanı" işinden emekli oldu) Herman’ın "özgürce çümleleri kullanmasını" bir problem olarak görürken "İnsan lisanı soyut kavramlardan oluşuyor, maddelerden ve faaliyetlerden değil." diyor. Columbia Universitesi´nde psikolog olan Herbert Ferrace’de 10 yıl önce maymun araştırıcıların dürüst olmadıklarını iddia ederken hayvanların bir lisanı değil hareketleri öğrendiklerini iddia ediyordu. Daha doğrusu ödül aldıkları hareketleri... (Burada, Congo filmini anımsayın.) Kaynakwh webhatti.com:




    Islıkların sosyal içeriği var! Herman buna sert cevap veriyor; "Bir hayvana ödül verilmesi lisanı kullanmasının değerini düşürmez. Ben hatta fazlasını iddia ediyorum. Yunuslar bir kavram üzerinde lisan anlayışlarını geliştiriyorlar. Örneğin “under” dediğim an bunun aşağı inmek demek olduğunu biliyorlar ve havuzun dibine dalıp oradan bir obje çıkarıyorlar. Aynı zamanda olmayan objeleri de anlayabiliyorlar. Mesela “ball question” “havuzda top var mı?” anlamına geliyor. Ake havuzu arıyor ve ondan sonra &#8220vet” veya &#8220ayır” diye kürekleriyle cevap veriyor. Hayır küreğine basarsa bu sinyalı anladığını, objeyi hayalinde göz önüne getirdiğini ve topun orada olmadığını ifade eder. Bu “ilgili nakletmek” kabiliyeti şimdiye kadar sadece maymunlarda ve insanlarda görülmüştür." Herman’ın laboratuvarı daha çok bir kuşhaneye benzemekte. Her taraftan kulağa hoş gelmeyen gıcırtılı sesler, bağırışlar ve çok yüksek frekansta ıslıklar geliyor. Şimdiki iş hangi yunusun bu sesleri gönderdiğini ve hangisinin onları karşıladığını anlamakta. Bu çok zor bir olay, çünkü yunusların sesi nefes delikleri bölgesinden üretiliyor ve kafalarından çıkıyor. Herman, bir diğer araştırmayı &#8220oods Hole Okyanus Enstitüsü”nde yardımcı bilim adamı olan Peter Tyack ile birlikte yaptı. Araştırmada Herman ve meslektaşları bir yunusun kafasına “vocalik” adlı basit bir sistem bağladılar. Bu alet Tyack tarafından yapılmıştı ve yunusun her ses çıkartmasında bir ışık yanmaya başlıyordu. "Uygulamalı Psikoloji ve Tıp Enstitüsü"nden emekli bilim adamı olan Richard Ferraro’nun yardımı ile Herman şimdi daha kapsamlı bir alet geliştiriyor ve deniyor. Bir mikro bilgisayar yunusların kafalarına bağlanıyor. Her sesi kaydediyor ve seslendirme zamanını ikinci bir bilgi sayara gönderiyor. Bu kayıtlar analizinden sonra hangi yunusun konuştuğu, ne tür seslerin olduğu ve sesi verdiği anda ne tür bir davranışta bulunduğu öğrenilecek. 1965´den beri bilim adamları yunusların kendilerine özgü bir ıslıkları olduğunu biliyorlar. Bunu kendilerini tanıtmak için kullanmaktadırlar. Tyack’in çalışmaları yunusların birbirlerinin ıslıklarını taklit edebildiklerini gösteriyor. Tyack şunları anlatıyor: “Öğretilmiş taklitçilik hayvan dünyasında çok nadir görülen bir olaydır. Yunus balıklarını belirli sesleri taklit etmeleri için eğitebilirsiniz. Bu yeteneği yunuslar birbirlerini taklit etmek için kullanıyorlar. Belki niyetleri sosyal bir iletişim kurmak...” Arlington, Virginia’daki "Deniz Araştırma Bürosu"nun desteği ile Tyack yeni bir araştırma başlattı. Bu araştırmada &#8220ew England Aquarium” ve Chicago’daki Brookfield Hayvanat Bahçesi´ndeki yunusların seslerini kayıt ederek ıslıkların sosyal fonksiyonunu öğrenmeye çalışıyor ve aynı paralelde Randall Wells tarafından 19 senedir Sarsota Bay, Florida’da bir yunus sürüsü izleniliyor. Tyack bu sürüdeki balıkların özel ıslıklarını da araştırıyor. Wells misafir araştırmacılarla ve Earthwatch’dan gelen (bir araştırma organizasyonu) isteklilerle birlikte senenin beş ayını Sarasota yunuslarının nasıl kendi aralarında alt gruba ayrıldıklarını araştırıyor. Yunusları seçmek için kısa bir süre yakalıyorlar. Bu süre içersinde Tyack her yakalanan balığın isteğini kayıt ediyor. Aynı zamanda birbirine bağlı olanlarınkini de kayıt ediyor, örneğin anneler ve yavrular gibi...

    Hamile kadınları ayırd edebiliyorlar...

    Wells son zamanlarda araştırmaları Tampa bölgesine genişletti, araştırmalarına 1970 yılında başladı, o zamandan beri Florida’nın batı kıyısında yaklaşık 600 yunusu tanımladı ve sürülerin aralarında çeşitli gruplara ayrıldıklarını da kanıtladı. Yetişkin dişilerin sanki yavrularla birlikte gruplar oluşturuyorlar. Bu gruplar 3 kuşak dişi ve aynı zamanda akrabaları olmayan dişileri de içerebiliyor, yavruların yakınında olan dişi yunusların ille de anaları olmaları gerekmiyor, “bakıcıları” da olabiliyor. Wells ve meslektaşları yunusların olgunlaşdıktan sonra, cinsiyetlerine göre ayrılmış grupları tercih ettiklerini ortaya çıkardılar. Bu gruplar içersinde erkekler başka erkeklerle yıllarca sürebilen bağlar kuruyorlar. Benzer bir araştırma Michigan Üniversitesi´nden mezun bir grup öğrenci tarafından kuzey batı Avustralya’daki Monkey Mia sahilinde yapılmıştı. Bu araştırmada bir erkek sürüsünün çiftleşmek için dişileri kaçırdıkları ortaya çıktı. Wells’e göre bu bağlar ana ile yavru arasındaki bağlar kadar kuvvetli olabilir. Bağlar herhalde erkek yunus balıklarına ihtiyaç duydukları dinamikliği veriyor ve aynı zamanda köpek balıklarına karşı bir koruma oluyor. Wells yaş, cinsiyet, doğum, ölüm, olgunlaşma ve üreme örneklerini kaydederek yabani sürünün dinamiğini kapsamlı bir şekilde anlamayı umud ediyor. Bazı araştırmacılar yabani ve tutuklu olan yunusların aynı şekilde büyüyüp, olgunlaşıp, ürüyorlar mı diye bakıyorlar ve bilgileri kaydediyorlar. Wells elindeki kayıtları bunlarla mukayese ederken aynı zamanda da, yunusların çıkarttıkları hava kabarcıklarındaki değişkenliği, psikolojik açıdan anlamaya çalışıyor. Aynı ekip, "Portland Eyalet Üniversitesi"nde biyoloji profösörü olan Deborah Duffield ile birlikte çalışırken Sarasota sürüsünün genetik yapısının oluşmasını yeni bir genetik bir anlayışla araştırıyor. Bugüne kadar yunus balıklarının çiftleşmeleri daha anlaşılmış değil. Hele babalık kavramını saptamak imkansız; Wells’in umudu genetik bilgileri dişi ile erkek arasındaki davranışlarla birleştirmek ve böylece babaların akrabalarıyla ne tür bir ilişkileri olduğunu çıkarmak yolunda. Wells, Sarasota sürüsünün ayrı sürülerle çiftleştiklerini ortaya çıkardı, araştırmacıya göre yunuslar doğal veya kasıtlı ölümlere karşı bu yöntemi uyguluyorlar. Yunus balığı için en büyük tehlike ton balığı ağlarıdır. ABD Deniz Kuvvetleri, "Memelileri Koruma Anlaşması" ile balıkçılar tarafından "kazayla" öldürülen yunusların sayısını azaltmaya çalışmasına rağmen uygulama pek başarılı görülmüyor. Yunusların radarını (ses ayarlaması ve dolaşma) ve eğitim sistemlerini araştıran bilim adamları onları ağlardan koruyabilmek için imkanlar arıyorlar. Radar, yunusun yağlı kafasından kısa patlama sesleri gönderiyor, ses burada bir ışına çevriliyor ve suda havada gittiğinden 4.5 kez daha hızlı ilerliyor. Ses gönderildikten sonra bir hedefe sıçrıyor ve çevre hakkında bilgi dolu bir yansıma ile dönüyor. Yunus balıkları çenelerinde bulunan bir yağ deposuyla doğru sesleri algılıyorlar, ses buradan iç kulağa, oradan da beyne gidiyor. Yayın için yüksekten düşük frekansa kadar çok geniş bir bandları var ve bu yayınlar balıkların ve diğer hayvanların içinden X ışınları gibi geçiyor. Yunuslara su içersinde 800 metrelik bir mesafeye kadar göremedikleri objeleri tanımlama imkanı veriyor. Bu çalışmanın bir diğer yönü, yunusların radarları aracılığı ile diğer balıkların beyinlerine belirli imajlar nakledebildiklerini de kapsıyor. Belki de bu radar, yunuslara onların çevrelerine giren insanları anlama imkanını da veriyordur. Örneğin hamile kadınlar yunus balıklarıyla birlikte suda olunca rahimlerine doğru enerji dalgaları hissettiklerini söylüyorlar. Ekolu vuruşların çok güzel olduğunu anlatıyorlar. Yatıştırıcı titreşimler hissedebiliyorlar sanki bir makina içersinden enerji gönderiliyormuş gibi. Yunusların radarını 40 yıl önce bulmuş olan Ken Norris bu seslerin bir balığı öldürecek kadar güçlü olduğunu söylüyor ve"Yunus balığı bir başka balığın yakınlarına geldiği an normal sesten iki ile beşyüz kez daha uzun frekansta bir ses çıkarıyor" diyor. Norris, laboratuvarda yaptığı deneylerde buna benzer bir sesle hamsi balıklarını öldürmeyi başardı.




    Yunus beyni insanlarınkine benziyor;

    Bu kadar keskin bir radar sistemine rağmen yunuslar (örneğin bir yunus, havuzun öbür tarafında olan bir vitamin kapsülünü o an sezebiliyor) balıkçıların ağlarını sezemiyorlar. Norris yunus balıklarını bu ağlardan kurtarabilmek için yeni bir yöntem geliştirdi. Tropikal denizlerde ton balıkları hep Spinner türü ve de normal yunus balıkların yanında görülüyor. Bu birliktelik bir milyar dolarlık bir balık endüstrisini kurulmasına neden oldu. Balıkçılar ton sürülerini yunusları izleyerek tanımlıyorlar. Sonra ton ile yunus balıklarınnı bir araya getirip üstlerine bir ağ atıyorlar ve bunu da altından kapatıp vinç ile çekiyorlar. Balıkcıların niyeti ton balıklarını yakalayıp yunusları serbest bırakmak ama yunuslar ağların içinde şaşkına dönüyorlar ağlara dolaşıyorlar ve sonunda boğularak ölüyorlar. Her sene yaklaşık 125.000 yunus böyle ölüyor. Norris’e göre yunusların sürü sistemini anlayarak onları ağlardan kurtarmak için bir sistem geliştirebilir. Norris’e göre sürünün temel fonksiyonu koro tepkisidir. Aslında bu, yunuslara köpek balıklarından kaçma imkanını yaratan karışık bir sistem. Norris, şöyle açıklıyor; "Bir müzikalde her dansçı yanındakinin hareketlerini sezebiliyor. Yunuslar da sürüde olan diğer balıkların hareketlerini seziyor ve onlara uyarak hareket ediyorlar. Ton balığı ağında bir kere yakalandıktan sonra yunuslar sürüden çıkmış oluyorlar ev ağın içinde üstüste sıkışıp kalınca sürü iletişim sistemleri çalışmıyor, onları kurtarmak için bu sistemi ayakta tutmamız ve her birinin yerini bilmemiz lazım." Norris ve arkadaşları şu an yunus balıkların sinyal sistemini bozmayacak bir ağ şekli aramaktadırlar. 70’llerin sonunda Norris bir deneme yaptı; Yunusları 3.5 m. açılım açıklığı olan bir ağla yakaladı ama dışarı çıkamıyorlardı anlamıştı 6 m.’lik bir açılımla bazıları çıkmaya başladı. Norris ve meslektaşları bu yaz ağların açılış şekillerini araştırıyorlar. Öğrenmek istedikleri bütün sürünün hangi açıklıkta kaçacağıdır. Neredeyse insan beyninin büyüklüğünde beyni olan bu hayvanın aslında bu tür problemlerden kaçabilmesi bize normal geliyor. İnanılmaz derecedeki keskin işitme duyusu köpek balığının keskin koku duyusu ile karşılaştırılabilir. Fakat o büyük beynin yetenekleri ile yetersizlikleri arasındaki garip çelişki bizi şaşırtıyor. İnsan beyninde “neocortex” olarak tanımlanan beyin bölgesi yaratıcılığın ve düşüncelerin kaynağıdır. İnsanda bütün cortex bölgesinin %96’sı neocortex’tir. Yunusda ise %98’tir. Ama insan ile yunusun neocortex büyüklüğünün benzerliği dışında genel olarak beyinler çok farklı. "Worcester Deneysel Bioloji Vakfı"dan Peter Morgane New York Kenti Tıp Okulu´nda anatomi profesörü olan İlya Glezer ile birlikte yunusların neuro-anatomi araştırmalarını başlatmıştı. Morgane, "Yunusların beyni çok değişik bir evrimden geçti. Bu nedenle cortexleri kara hayvanlarınkinden çok daha genelleşmiş olarak kalmış." diyor. 60’lı yılların ortasından önce memeli hayvanların beyinlerini araştırmak çok zordu çünkü bu hayvanlar üzerinde cerrahi işlemler yapmak imkansızdı. Karadaki memeli hayvanlara verilen anestezi dozu bir yunusu anında öldürür. 1963 yılında Morgane anestesiolojist Eugene Nagel ile birlikte bir respiratör yaratmıştı. Bu respiratör yunusun nabız atışı şeklindeki nefes almasını taklit ediyor. Aynı zamanda da bir "nitrous oxide" karışımı yaratmışlardı. Bu karışım hayvanları uyuşturuyordu. Morgane devam ediyor; "Neocortex’in evrim olarak yaptığı tek şey sadece büyümekti ama daha komplekse benzemiyor, organizasyonu çok eski, bu şekli biz başka modern kara hayvanında göremiyoruz. Yunusların beyni 50 milyon sene önce ilk defa suya girdiği zamandaki gibi..." Yunusların beyin yapısı kara hayvanlarından daha ziyade kirpininkine benziyor. Kirpinin cortexi 100 milyon yıl önce gelişmiş, yarasa (bu da eski tip bir beyin) beyni ile de benzerliği var. Örneğin "İlerlemiş primatlar"ın yani maymunların neocortexi yoğun sütün şeklindedir yani grup halinde neuron yığıntılarıdır. Bu uzun, sık sütünlar, beyne ait cortexin temel gelişme bölümleridir. Morgane ve Gliver ileri teknolojileri kullanarak yunusların sütünlarının çapları daha geniş olmasına rağmen insanlarınkinden daha az olduğunu ortaya çıkardılar. Mikro dolaşımları da o kadar kompleks değil.

    Yunuslar uzaydan mı geldiler?

    Karadaki memeli hayvanların neocortexleri bir evrimden geçip, özelleşmişti. Karadaki memeli hayvanların (insanlar dahil) birleşmiş duyusal sistemleri var ve bunlar ilk cortex bölgelerin aralarına sıkıştırılmışlar ve de öğrenmenin ve duyguların dönüm noktası olduğu tahmin ediliyor. Yani duyu bilgilerini anılarla ve hislerle birleştiren bağlama dokusu. Örneğin bir çam ağacının kokusu bize geçen Noel’i hatırlatabilir. Yunusların beynindeki gövde duyu sistemi, (görme,işitme, hissetme) karadaki memeli hayvanlarınkinden daha genelleşmiş şekilde. Morgane bunu şöyle açıklıyor; "Cortical devrimin son bölümü burada gerçekleşmemiş. Yani birinci duyunun ve motor bölgelerin gelişmesini kasdediyorum." Mikro biolojist olan Harry Jerrison 1986´da şunları öne sürdü; "Eğer yunus beyninin neocortex ile yakın ilişkisi olduğunu söylersek o zaman ´motive´ fonksiyonları (Arkadaşlık ve hisler gibi) neocortical süreçde insanınkinden daha fazladır ve düşünceleri de daha duygusaldır." Aynı uzman yarasalarla yaptığı araştırmalardan da başka bir kuram çıkardı. Bu kurama göre beyinlerinin büyük bölgeleri çok gelişmiş bir "Echolating" yani sinyalizasyon sistemine bağlı. Yunusun büyümüş neocortexini hesaba katarsak belki echolating sistemleri yunus gerçeğinin yaratıldığı noktaya gelmiş olabilir. Belki yunusların echolating süreçleri insanların görme süreçleri gibi çalışıyordu. İkisi de dış dünyayı ve kendini algılamayı sağlıyor. Yarasaların birbirlerinin sinyalerini yakalayabildikleri kanıtlanmış durumda. Bu corticalde değil subcortical veya beynin orta kısmında yapılır. Bu yetenek dış dünya hakkındakı algılamaları paylaşabildikleri anlamına geliyor. Jerison "Yunus balığı idrak ile ilgili dünyasında ´balığı´ genel anlamda görüyordur, özel anlamda değil." diyor. Norris, grup bilinç fikrini kabul etmeye razı değil ve açıklıyor; "Yunuslar kesin birbirlerinin sinyallerini dinleyerek bilgi ediniyorlar. Bu fikir çok cazip ama hiçbir kanıtımız yok. Sadece birşey için kanıtımız var, o da sinyalleşirken birbirlerine doğru sesleri püskürtmedikleri. Bizim ´Yunus balığı sinyalleşme davranışı´ dediğimiz bir davranışa sahipler. Çok basit bir şekilde ona gerekli tertibatı kapatıyorlar. Çevrelerine ses püskürtmek için bir pencere geliştirmişler, ama bunu birbirlerine yapmıyorlar. Yunusların bir lisana sahip olduklarına da inanmıyorum. Bana göre yunusların daha zihin yorucu, fazla tabakalı ve duyular üzerine kurulmuş bir komünikasyon sistemleri var; Daha ziyade müzik gibi, ritimleri var ve her vurusta bir kaç mesaj birden iletebiliyorlar. Mesela bir ıslık bir yunus balığına diğerini tanımlıyor ve aynı zamanda orada bir tehlikenin olduğunu ifade ediyor." Bazı araştırıcılar Jerrison’un toplumsal bilinç fikrini "filozofik" ve "havai" diye nitelendiriyor. Morgane açıklıyor; "Jerrison yunusların dünyayı insanlardan farklı algıladığını iddia ediyor. Bu doğru olabilir, çünkü farklı bir beyin yapısına sahipler. Bir başka gezegenden veya Atlantis´ten bir uzaylı gibi...""Search for Extraterrestial İntelligence-Dünyadışı Zekayı Araştırma" projesi olan Seti’nin araştırıcıları bunu kabullenebilir. Belki bu nedenle Diana Reiss "San Francisco Eyalet Üniversitesi´nde insanlar ile hayvanlar arasındaki iletişim profesörü ve aynı zamanda Valeja, Kalifornia’da bulunan "Afrika Deniz Dünyası"daki Project Circe’nin kurucusu. Reiss’in işi olan yunusların iletişim sistemlerini çözme çabası, dünyadışı zekanın araştırılmasına benziyor. Reiss NASA bir toplantısına misafir konuk olmuş ve Pasadena, Kaliforniya’da bulunan ve başkanlığını Prof. Carl Sagan´ın yaptığı "Planetary Society" den ödül almıştı ve Macaristan’da 1987 yılında "Uluslararası Astronomi Birliği"nde da iki araştırmanın ortak problemlerini açıklamıştı. Yapılarını bilmediğimiz sinyalleri nasıl anlarız ve örnekleri nasıl tanımlayabiliriz? İstense dahi, bir canlı türünün iletişim sistemine karşı kör ve sağırsa bunu nasıl çözebilir ki? Reiss 8 yıl boyunca yunusları araştırmıştır. Bu araştırmalar sırasında sesli ve sessiz sinyallerini çözmeye çalıştı. Reiss davranış kodu olan "ethogram"ı yarattı. Bunu yunusları seyrederek ve onların davranışlarını videoya kaydederek yaptı. Ondan sonra davranışlarını bölümlere ayırıp yunusların sesleri ve davranışları arasındaki ilişkiyi aradı.

    Bilgisayar kullanabiliyorlar; Aynı zamanda bir yunusun yönetebileceği 9 tuşlu bir su altı klavyesi yarattı. Herhangi bir tuşa bastığı an bilgi sayar bunu kaydediyor ve bu ses için özel bir sembol yaratıyor. Ondan sonra yunus balığına istenen şey veriliyor örneğin bir top, bir balık vs. Klavyeyi yerleştirdikten kısa bir süre sonra yunuslar kendi kendilerine kullanımı öğrenmişler. Tuşlara bastıktan sonra çıkan sesleri taklit etmeye başlayarak, kendi ses repertuarlarına bilgisayar seslerini de katmışlar. Tuş ıslıklarını görsel objelerle bağladıkları anlaşılıyor. Bütün araştırmalar tabi bu kadar başarılı geçmiyor; Şu an için en büyük maddi destek ABD Deniz Kuvvetleri´nden gelmekte, oysa Deniz Kuvvetleri deniz memeli hayvanları kullanmakla suçlanmıştı. Son 4 yılda araştırmalar için 30 milyon dolar harcandı. Ordu bu araştırmalara "Deniz Bioloji Sistemi" diyor ve burada yunuslar, deniz arslanları ve beluga balinaları ile ilgileniliyor. Geçen 30 yılda Ordu, Hawaii, Key West ve San Diego’daki gizli yerlerde 240 yunus yetiştirdi. Aynı zamanda yunusların radarı, dalması, bulup geri getirme yeteneği, anatomisi ve beyninin elektrik aktivitesi hakkında 200’e yakın yazı yayınladı. Göründüğü kadarıyla Ordu, çok şeyi açıklamışa benziyor ve bunlara karşı kamuoyu da yeterince ilgi duyuyor.

    Yunuslar Deniz Kuvvetleri hizmetinde...

    Norris devam ediyor; "Deniz Kuvvetleri´nin deniz memelileri araştırması 1950’lerin sonlarında başladı. O zamanlarda belirli görevliler, deniz memelileriyle ilgilenen bir kaç eğitmeni görevlendirdiler. Niyetleri Yunuslar hakkında bilgi edinmek ve icabında Ordu için kullanmaktı. Dalgıçlara uğradıkları zararları azaltmak istiyorlardı ve aynı zamanda da yunusların radarına benzeyen bir hidrodinamik torpido geliştirmek istiyorlardı. Bu torpido deniz altında bir yunus gibi kolayca ilerliyebilecekti. Destek aramayan ve bürokrasi engelleri olmayan en iyi organize grup Deniz Kuvvetleri´ydi. Yenilikçi fikirleri olan insanların yanlarındaydılar. Ama ben gizli saklı dönen şeylere karşıyım ve yunuslar ile ilgili saçma sapan konulara da karşıyım. Mesela yunusları batan gemiler için kullanmak gibi." Buradaki kasıt çıkan söylentiler son zamanlarda, Körfez Savaşı´nda yunusların İran mayınlarını bulabilmeleri ve düşman gemilerini batırmaları şeklindeydi. Ordu ile buna benzer suçlamalar yüzünden yıllarca dalga geçildi. 70’li yıllarda "The Day of the Dolphin-Yunusların Günü" adlı film bunu destekledi. Filmin konusu Ordu´nun yunusların sırtlarına patlayıcı paketler bağlayıp düşman gemilerini havaya uçurmaktı. Derken, Vietnam Savaşı sürecinde yunusların gemilere koruma olarak Vietnam’ın Cam Ranh Sahili´ne gönderildikleri söylendi. İçi boş mızraklar burunlarına bağlanıyor ve yunuslar patlayan kutularla düşman kurbağa adamlarını şişliyorlardı. Bu doğruydu; programdan vazgeçildi çünkü yunuslar iyi ve kötü kurbağa adamlar arasındaki farkı bilmiyorlardı. Ordu´nun resmi açıklamaları yunusların başka bir nedenle de Vietnam’a gönderildiğini söylüyordu. Balıkların bulanık su içinde askeri malzemeleri sezme yeteneklerini ölçmek istemişlerdi. Körfez’de yunusların gerçekten torpido, mayın ve düşman kurbağa adamlarını bulabildikleri ortaya çıkmıştı. Bangor Deniz Komutanlığı, Washington’daki "Trident Nükleer Denizaltı Üssü" nü korumak için 16 yunusu kullandığını resmen açıkladı. Bu olayı 15 çevre ve hayvan hakları grubu engellemeye çalıştı. Ordu´nun bu programı başka nedenlerden dolayı da saldırı nedeni oldu, deniz memeli hayvan eğitmeni olan Rick Trout yeteneksiz bulunduğu için, San Diego’lu bir şirket olan Seaco’daki görevinden ayrılmıştı. Seaco Ordu ile ilişkisi olan bir kuruluştu ve Trout´a göre Ordu yunusları deniz altı koruma programlarında kullanıyordu ve bu program yunusları ve deniz arslanlarını kapsıyordu. Trout devam ediyor; "Ordu´da sarhoş eğitmenler deniz arslanlarını kilitli kutularda gemiden atarak kazayla boğuyorlardı. Aynı zamanda iyi performans göstermeyen hayvanları dövüp açlıktan ölmelerine neden oldular." Bunun üzerine, "Deniz Memelileri Komisyonu" ndan (MMC) 7 kişi Trout’un iddialarını araştırmakla görevlendirildi. Dosyalara, belgelere bakılacak, eğitimler izlenecek ve eski çalışanlar (Trout dahil) ile konuşulacaktı. Araştırıcı grupkesin bir kanıt bulamadı ama yine de daha fazla veteriner görevlendirilene kadar yeni memeli deniz hayvanının alınmamasını tavsiye etti. Ayrıca, Pentagon’un yüksek görevlilerinden birinin bütün deniz memeli hayvanlar programına bir bakması öneriliyordu.

    Yunuslarla yüzmek ister misiniz?

    MMC, halen yeni bir program uyguluyor, bu programda ziyaretciler yunus balıkları ile yüzebilmek için 55 dolar ödüyorlar. Müdür John Twiss şunları söylüyor; "İzin kısıtlamalarla verilmişti. Ama bu yüzmelerin 1989 yılının sonuna kadar deneme olarak yapılacağını tavsiye ettik, çünkü o zaman elimizde değerlendirebileceğimiz bilgiler olacaktı." Son yüzme izni Hyatt Waikaloa’daydı. Burası Hawaii Adası´nın Kona sahilindedir ve dünyanın yunuslar için en büyük bölgedir. "Hyatt Yunus Araştırma" da bilim adamları ve eğitmenler araştırma, eğitim ve eğlenceyi birlikte yapıyorlar. Bunun iyi bir karışım olduğu da kesin. Bölge 4 hektar büyüklüğünde doğal göl suyu bulunan bir yer ve okyanusa açık. İçi tropikal balık ve canlılarla dolu. Bu balıkları yunuslar doğal çevresinde yiyorlar. Bölge o kadar büyük ki yunuslar kaçmıyorlar. Yunus eğitmeni Christian Harris "Lütfen emniyet çeketlerinizi çıkartın ve iskelede bırakın. Beni duyabilirseniz size 100 dolar vereceğim." diyor. Yarım saatlik bir eğlence programının son bölümünde katılanlar büyülenmiş gibiler. Ayaklarını içinde 6 yunus evi olan göle sokuyorlar. Hiç biri cevap vermiyor. Harris gülüp omuzlarını silkiyor; "Buradan ayrılırken bu hayvanlara hayran oluyorlar ve şefkatle ayrılıyorlar." Programın başarısı 55 dolarlık programın bekleme listesinden belli; 40 kişilik yer için yüzlerce insan bekliyor ve sıra bir piyango sistemine göre belirleniyor. Ayrılan 30 dakikanın sadece 10 dakikası yunuslarla birlikte, geri kalan 20 dakika ise yunusların davranış ve anatomi eğitimi ile geçiyor. Görevli veteriner Jay Sweeney ile Rae Stone’un niyetleri Hyatta’da bir deniz bilim eğitim programı kurmak ve aynı zamanda onu karsız bir araştırma kurumu yapmak. Kurumun ilk projesi Norris’in Hawaii’li yunusların sosyal dinamiklerini araştırmada destek olmak için hazırlandı. Kaynakwh webhatti.com:




    Yücelten deney;

    Açık denizlerde, tehlikeler arttığı için korunan bölgeler yunuslar için tek emniyetli yerler olarak gözüküyor. Dışarda köpek balıklarının ve ton balığı avcıların yemleri oluyorlar. Son zamanlarda gizemli bir vebanın da kurbanı oldular. İki yaz önce binlerce yunus ölmüştü, tümünde yaralar, zatürre ve mikrobik enfeksiyonlar vardı. MMC, NMFS ve Ordu tarafından desteklenen ve Kuzey Amerikalı bilim adamlarından oluşan araştırma grubu yunusların ölümünü zehirli yosunlardan oluşan çiçeklere bağlıyorlar. Söylentilere göre yunuslar bu çiçeklerde bulunan Brevotoxin’den etkilenmiş balıkları yiyerek zehirlendiler. Ama çevreciler ve diğer araştırıcılar hükümetin bu buluşundan ve açıklamasından tatmin olmadılar. Onlara göre ölümlerin nedeni deniz çiçekleri değil. Tahminler, Amerikalıların her yıl okyanusa attıkları zehirli ve mikroplu artıkların ölüme yol açtığı yolunda. Hawaii’de yunusların yaşama imkanları çok daha fazla. Oradaki deniz zehirli artıklardan korunmuş durumda. Gün ağarırken Hyatt’ın iskelesi de kapanmış oluyor. O zamanlar yunuslar gölün içinde oynuyorlar, taşların arasında dansçılar gibi kibar kibar yüzüyorlar. Gün ağarırken sessiz okyanusun üzerinde güneş doğuyor. Şafakta kambur balinaların ışığın içine atlamaları görülüyor. Muhteşem bedenleri kurşun gibi sudan fışkırıyor. Bir kaç saat sonra ilk yüzücü grubu bölgeye geliyor. Yunuslar sanki onların gelmelerine seviniyorlar. İnsanlar toplar atıyorlar, onlarla yakınlaşma çabasındalar. Buna karşılık yunuslar da burunlarıyla hafifçe dokunarak, garip ve zaman zaman da korku dolu insanları inceliyorlar.

    Kuşkusuz, yunuslar ile yüzmek yücelten bir deney. Kendi çevrelerine insanları almalarının yanısıra insanlığa koşulsuz sarılıyorlar, paylaşmaları bir gerçek, hayal değil ve zaman boyunca tekrarlanıyor. Bir çok bilim adamı kendilerini onların "uzaylı" zihinlerini çözmeye adamıştır. Norris "Biz bir sütun üzerinde yanlız yaşamıyoruz. Yunuslar hepimizin dahil olduğu ağacın bir dalıdır. Biz onlardanız, onlar da bizden. Onlar ve diğer hayvanlar hakkında ne kadar çok şey bilirsek aramızdaki sınırlar o kadar azalmış olacak." diyor.

      Forum Saati Paz Mayıs 12, 2024 8:24 pm